"İnsanların artık anlamaya zamanları yok. Dükkanlardan her istediklerini satın alıyorlar. Ama dostluk satılan bir dükkan olmadığı için dostları yok artık. Eğer dost istiyorsan beni evcilleştir."
Bunun gibi birçok düşündürücü cümle içerir Küçük Prens. Kitabı okuduğumuzda birkaç cümle seçiveririz farkında olmadan. Aklımızın bir köşesinde yer edinir o cümleler. Her konuyu farklı bir bakış açısıyla ele alır Küçük Prens. Bu farklılığından mıdır bilinmez hepimizi kendine hayran bırakmayı başarmıştır. Yazıldıktan yetmiş iki yıl sonra hala dillerden düşmemiştir. Hiçbirimizin aklından çıkmaz Küçük Prens'in pilotla karşılaşma anı, fil yutmuş boa yılanını şapkayla karıştırmadığındaki pilotun şaşkınlığı, gülünü korumak isteyişi... Bu etkileyici kitabın yazarı olan Antoine de Saint Exupèry'nin ilginç yaşamına göz atalım.
ANTOINE DE SAINT EXUPÉRY
Fransa'nın Lyon şehrinde doğdu. Beş kardeşin üçüncüsüydü. Aristokrat bir aileye mensup olan Exupéry dört yaşındayken babasını kaybetti. Babasının ardından aile hızla yoksullaştı. Anneleri kültürlü bir kadındı. İlk öğretmenleri anneleri oldu. Exupéry okulda başarılı değildi. Ödevlerle arası yoktu, sürekli ceza alıyordu. Uçaklarla 12 yaşında tanıştı. Evlerinin yanındaki hava alanına gizlice girer uçakları yakından seyrederdi. 12 yaşındayken bir pilot onu uçağına aldı ve uçurdu. Kardeşi François'in ölümü onu ve ailesini çok sarstı. Liseyi bitirdikten sonra pilot olmayı çok istediği halde annesini kırmamak için denizcilik okuluna kaydoldu. 19 yaşında Ecole des Beaux-Arts'ta mimarlık fakültesine girdi. 21 yaşında orduya çağrıldı. Eğitimini yarıda bırakıp askere gitti. Askerlik görevini Fransız Hava Kuvvetlerinde teknisyen olarak yaptı. Strasbourg şehrinde pilotluk eğitimi aldı. Askerliğin ardından ailesinin isteği üzerine Paris'te bir ofiste kamyon satıcısı olarak çalışmaya başladı. Ticaret yaşantısında başarısız oldu. Bu arada yazı yazmaya da başlamıştı.
1926 yılı hayatında bir dönüm noktası oldu: Tekrar uçmaya başlamıştı. Toulouse ve Dakar arasında posta servisi yapan uçağın pilotu olarak göreve başladı. İlk kitabı Güney Postası'nı bitirdi. Burada ilk uçuş deneyimlerini anlatıyordu. Aynı şirketin Arjantin bölge sorumluluğuna getirildi. Gece Uçuşu adlı romanı Arjantin'deki yaşantısını anlatır. Paris'te evlendi. 35 yaşındayken uçağı arıza yaptı ve Tunus'ta çöle zorunlu iniş yaptı, kayboldu. Dört günlük zorlu çöl macerası ardından bir Bedevi tarafından bulundular. İspanya İç Savaşı boyunca Fransız gazetesi adına muhabir olarak görev yaptı. Havacılık alanında birçok buluşa imza attı. Gece uçuşlarını düzenleyen cihazların geliştirilmesinde katkı sağladı. II. Dünya Savaşı başladığında Fransa, Almanya'nın işgaline uğradı. Komutanları Exupéry'ye sağlık durumunun savaş şartlarına uygun olmadığını söylemesine rağmen o askere yazıldı. Fransa'nın yenilgisi üzerine ABD'ye gitti. Buradayken yazdığı Dünya ve İnsanlar ile Savaş Pilotu adlı iki kitabı New York'ta çok tutuldu. En önemli eseri Küçük Prens'i de bu dönemde yazdı . Ülkesinin işgal altındaki durumu onu çok üzmekteydi. Olaylar karşında sessiz kalamayacağına karar vererek ABD ordusuna katılarak yüzbaşı rütbesiyle Kuzey Afrika'ya gitti. Görevi Alman ordularının hareketini havadan izlemekti.
31 Temmuz 1944'te uçağı vuruldu ve Marsilya açıklarında denize düştü. Uçağının enkazı 2000 yılında balıkçılar tarafından bulundu.
YAZARIN ESERLERİ
- L'aviateur (1931)
- Vol de nuit (Gece Uçuşu) (1931)
- Terre des Hommes (1939)
- Pilote de Guerre (Savaş Pilotu) (1942)
- Le petit Prince (Küçük Prens) (1943)
- Citadelle (1942)
- Courrier sud (Güney Postası) (1929)
- Lettre à un Otage (1943)
- Carnets (1956)
KÜÇÜK PRENS (1943)
İlk önce şapkaya benzettiğim bu resmin fil yutmuş boa yılanı olduğunu öğrendiğimde çok şaşırmıştım. Kitabı okuduktan sonra bu resim benim için anlam kazandı. Çünkü kitapta bu resim aracılığıyla büyüklerin hayal güçlerinin sınırlı olduğundan, çocukları anlamadığından bahsediliyordu. Ve buna daha çok katılamazdım.

Kitapta beni etkileyen çoğu şeyden biri Küçük Prens'in pilottan koyun çizme isteğini yerine getiremeyen pilotun akıllıca davranıp bir kutu çizmesi ve koyunun o kutunun içinde olduğunu söylemesiydi.
Pilot her ne kadar çocukken iyi resim çizse de büyükler farkında olmadan onun hevesini kursağında bırakmışlardır. Kitaptaki pilot karakteri ve Küçük Prens kitabının yazarı Antoine de Saint Exupéry'nin birçok ortak noktası vardır. İkisi de pilottur, ikisi de çöle düşmüştür, ikisi de çocukların dilinden iyi anlar ve ikisi de iyi resim çizer. Antoine'nin kitaptaki pilot karakterinin yerine kendini koyduğu çok anlaşılır değil mi? Belki de Antoine çöle düştüğü zaman kendini düşünmeye iten, çocukluğunu hatırlatacak bir arkadaşa ihtiyaç duymuştur ve kitabı burdan yola çıkarak yazmıştır. Bu fikir gayet akıllıca olurdu çünkü Küçük Prens'ten daha iyi bir hayali arkadaş bulunamaz herhalde.
Kitap ilerledikçe Küçük Prens sayesinde şaşırtıcı bilgiler de görüyoruz. Küçük Prens'in gökyüzünden
indiği gibi. Hatta gezegeni Asteroid B-612'nin ilk defa bir Türk gökbilimci tarafından görüldüğü gibi. Fakat Küçük Prens'in deyişine göre adamcağızın kılık kıyafeti yüzünden kimse söylediklerine değer vermemiş. Küçük Prens bu hikayeyi büyüklerin dış görünüşe fazla önem verdiklerini belirtmek için anlatmış ve bunun saçma olduğunu dile getirmiştir. Buna ben de katılıyorum. Kitabın bu bölümü birçok tartışmaya yol açmıştır çünkü Küçük Prens herkesin Avrupalılar gibi giyinmesini isteyen Atatürk için "Türk Diktatör" ifadesini kullanmıştır. Ya da bu çeviriden kaynaklanan bir sorun olabilir. Bunu kesin olarak bilmiyorum. Ama Küçük Prens'in bana göre her ne kadar yanlış olsa da "diktatör" dediğini tahmin ediyorum. Anlattığı hikayenin tamamına bakılırsa bunu tahmin etmek hiç de zor değil.
“Büyükler sayılardan hoşlanır. Onlara yeni bir dostunuzdan söz açtınız mı, hiçbir zaman size önemli şeyler sormazlar. Hiçbir zaman: ” Sesi nasıl? Hangi oyunu sever? Kelebek toplar mı?” diye sormazlar. “Kaç yaşındadır? Kaç kardeşi var? Kaç kilodur? Babası kaç para kazanır?” diye sorarlar. Ancak o zaman tanıdıklarını sanırlar onu. Büyüklere: “Pembe kiremitten bir ev gördüm, pencerelerinden sardunyalar, damında güvercinler vardı” derseniz, o evi bir türlü gözlerinin önüne getiremezler. Onlara: “Yüz bin franklık bir ev gördüm” demeniz gerek. O zaman: “Aman ne güzel!” diye bağırırlar.”
Küçük Prens'in gezegeninde Baobap Ağacı denilen bir bitkinin tohumları ortalığı sarmıştır. Ve bu tohumların daha küçükken temizlenmeleri gerekmektedir. Eğer temizlenmezlerse gül fidelerine benzerler ve o zaman baobapları güllerden ayırt etmek iyice zorlaşır. "Sabah uyandığınızda nasıl yüzünüzü yıkayıp temizliğinizi yapıyorsunuz, gezegene de aynı şeyleri yapmalısınız; hem de daha büyük bir özenle" diyor Küçük Prens ve buna bir çeşit disiplin diyor. Kitapta yer edinen ve çok geç olmadan temizlenmesi gerek baobap ağaçlarının tembelliklerinden veya hiçbir şeyin farkında olmayarak içinde bulundukları dünyaya nasıl zarar verebileceklerini bilmeyenleri temsil ettiği de söylenmektedir. Buna katılıyorum. Çünkü dünyada bulunduğumuz süre içerinde bir şeyler yapmazsak dünyaya zarar vermiş oluruz. Tembelliğimiz bu dünyanın lehine değil aleyhinedir.
Tam da Küçük Prens'in çiçeklerden bahsettiği sırada pilot Küçük Prens'in sorularına gelişigüzel yanıtlar vermiş, önemsememiş ve "önemli işleri" olduğunu söylemiştir. Hepimiz Küçük Prens'in tepkisini tahmin edebiliyoruz değil mi? Küçük Prens'in pilotun diğer büyüklerden farklı olduğunu hissettiği için hala onun yanındaydı fakat pilot böyle deyince Küçük Prens pilotun sıkıcı, ben merkezli, büyüklerden farkı olmadığını anladı. Pilotun böyle demesi Küçük Prens'i kızdırmış ve değersiz hissettirmiş olmalıydı. Kim olsa böyle hissederdi. Daha sonra başka bir gezegende yaşayan kırmızı yüzlü bir adamdan örnek verdi Küçük Prens. Kırmızı yüzlü adam kimseyi sevmemiş, tek bir kez bile yıldızlara bakmamış, sürekli kendi "önemli" işlerinden bahseden bir adamdı. Kırmızı yüzlü adamın gerçek hayatta sayamayacağımız kadar benzeri olduğunu hepimiz biliyoruz değil mi? Yaşamı boyunca işini, parayı düşünen, bir kez olsun sevdiklerini düşünmeyen bu insanlar maalesef çok fazladır. Ancak yıllar geçtiğinde anlarlar yaptıkları yanlışı. Fakat bu hata düzeltilmek için artık çok geride kalmıştır. Hani elimizdekinin kıymetini kaybedince anlarız ya, bu da onunla aynı şeydir.
Çok geçmeden Küçük Prens'in eşsiz çiçeğinin hikayesini anlatır pilot. Bir gün kimsenin bilmediği bir
yerden bir tohum uçup gelmişti. Baobap mu yoksa başka bir tür çiçek mi olduğunu anlamak için izlemişti bu çiçeği Küçük Prens. Bir sabah tam gün doğarken ortaya çıkıvermişti çiçek. Kendini beğenmiş bir çiçekti bu. Güzelliğinin farkındaydı. Kibirli olduğu için de katlanılması zordu. Fakat Küçük Prens katlanıyordu. Çünkü onu çok seviyordu, bağlanmıştı. Ve onu ne pahasına olursa olsun koruyacaktı. Çiçeğin aşkı temsil ettiğini anlamak hiç de zor değil. Çiçek korunmak, sevilmek, ilgi görmek istemektedir. Bunlar bir aşığın isteyeceği türden şeylerdir. Gül ilgi görme için sürekli kendini acınacak halde göstermeye çalışmaktadır. Fakat Küçük Prens bir süre sonra gülün bu davranışlarını anlamlandıramayıp kendi zayıflığına vurmuştur. "Çiçekler çok tutarsız oluyorlar. Ama onu nasıl sevmem gerektiğini bilemeyecek kadar küçüktüm." Ve Küçük Prens gülünü terk edip gezegenleri keşfetmeye başlar.
325 Numaralı Asteroid

326 Numaralı Asteroid
Bu gezegende kendini beğenmiş bir adam yaşamaktır. Küçük Prens geldiğinde onu hayranı sanmıştır. Bu tip insanlar ilgi odağı olmaya bayılırlar, konuştukları tek konu kendileridir. Sürekli övgü beklerler. Pek fazla şey bilmezler, sadece dış görünüşleri nedeniyle kendilerini önemli sanırlar. Ve kendilerini önemli hissettiren insanlardan hoşlanırlar. Kulakları övgüden başka bir şey duymaz. Bu durum ilk başta katlanılabilir gelse de bir süre sonra sıkıcı olmaya başlar. Karşımızdaki insanın egosu fark etmesek bile bizi yormaya başlar. Hayatımızda kaçımız bu tip insanlarla aynı ortamda bulunmaktan zevk alıyoruz? Sonunda Küçük Prens de sıkılıp bu gezegenden ayrılmıştır.
327 Numaralı Asteroid
Bu gezegende bir ayyaş yaşamaktadır. Bu ayyaş içtiği için utanmakta ve bu utancını unutmak için içmektedir. Bu kısır döngü Küçük Prens'e çok saçma gelmiştir. Ayyaş, zamanla hangi nedenle içmeye başladığını unutmuş ve sürekli içmeye başlamıştır. Bu da onu utandırmıştır. Yani ayyaş sebepsiz yere içip kendini mutsuz etmektedir. Bana göre unutmak için hiçbir neden yok. Hepimiz hata yapabiliriz ve yaşadığımız sürece hatalarımız için üzülmeyi bırakıp, onlardan ders çıkarmalı ve yaşantımıza devam etmeliyiz. Küçük Prens bu gezegende fazla kalmamıştır.
328 Numaralı Asteroid

"Sahibi olmayan bir elmas bulursan, o elmas senindir. Sahibi olmayan bir ada bulursan, o ada senindir. Bir buluş yaparsan patentini alırsın, buluş senin olur. Madem ki yıldızlara sahip olmak benden önce kimsenin aklına gelmedi, yıldızlar benimdir."Yıldızlara sahip olma düşüncesi gerçekten çok saçmadır ve bir getirisi yoktur. İnsan sahip oldukları şeyler onu mutlu etsin ister, meşgul değil. Küçük Prens de bu yüzden bu fikri saçma bulmuş ve iş adamının yanından ayrılmıştır.
329 Numaralı Asteroid
Küçük Prens beşinci gezegeni gördüğünde çok şaşırdı. Çünkü çok küçüktü ve üzerinde bir sokak feneri ve bu feneri yakan adamın sığacağı kadar yer vardı. Bu adam iş adamı kadar olmasa da işine sadık bir adamdır. İşi diğerlerininki kadar sıkıcı görünmemektedir. Sadece feneri yakıp söndürüyordur. İlk bakışta kolay gelebilir fakat bu gezegen kendi çevresindeki dönüşünü bir dakikada tamamlamaktadır. Yani her dakika başı fenerin yanıp sönmesi lazım. Hal böyle olunca fenercinin de kendine ayıracak vakti kalmamış oluyor. Bir insanın işine sadık olması güzel bir şey fakat fenerci hiç itiraz etmeden, sorgulamadan işine devam ediyor. Yani bu karakter, işi ister iyi, ister kötü bir amaca hizmet etsin sorgusuz sualsiz yapmaya devam eden ve kuralların arkasına saklanan kişileri temsil ediyor.
330 Numaralı Asteroid
Bu gezegende bir coğrafyacı yaşamaktadır. Küçük Prens'in geldiğini görünce gezgin geldiği için
sevinmiştir. Coğrafyacı önündeki kocaman kitaba dağları, gölleri, kentleri yazıyordu. Coğrafyacının gezegeni Küçük Prens'in şimdiye dek gördüğü en büyük gezegendir. Bu nedenle Küçük Prens'in ilgisini çekmiştir. Ama coğrafyacının hiçbir yeri gezip görmemesi, insanların ona gördüklerini anlatmasını istemesi üzerine Küçük Prens şaşırmıştır. Coğrafyacının temsil ettiği insan tipi de her şeyi başkalarından bekleyen, iç güdüleriyle hareket etmeyen insanlardır. Ayrıca Küçük Prens çiçeğinden bahsettiğinde coğrafyacının çiçeklerin gelip geçici olduklarını söylemesi de Küçük Prens'i üzmüştür.
330 Numaralı Asteroid

sevinmiştir. Coğrafyacı önündeki kocaman kitaba dağları, gölleri, kentleri yazıyordu. Coğrafyacının gezegeni Küçük Prens'in şimdiye dek gördüğü en büyük gezegendir. Bu nedenle Küçük Prens'in ilgisini çekmiştir. Ama coğrafyacının hiçbir yeri gezip görmemesi, insanların ona gördüklerini anlatmasını istemesi üzerine Küçük Prens şaşırmıştır. Coğrafyacının temsil ettiği insan tipi de her şeyi başkalarından bekleyen, iç güdüleriyle hareket etmeyen insanlardır. Ayrıca Küçük Prens çiçeğinden bahsettiğinde coğrafyacının çiçeklerin gelip geçici olduklarını söylemesi de Küçük Prens'i üzmüştür.
Son gezegen: Dünya
Yılan
Küçük Prens Dünya'yı büyüklüğünden yola çıkarak anlatıyor. Ayrıca insanların sandıkları kadar önemli olmadıklarını, aslında Dünya'da çok az bir yer kapladıklarını da söylüyor. Daha önce hiç yaşadığımız bu gezegendeki değerimizi sorguladık mı? Bu kadar büyük bir gezegende gerçekten çok az bir yer kaplıyoruz. Kayda değer bir şeyler yapmadıkça diğer 7.000.000.000 insandan birisiyiz biz de. Sıradanız.
Küçük Prens Dünya'ya gittiğinde çöle düştü ve yılanla arkadaşlık kurdu. Konuşmalarından hatırladığım bir yer ;
"Çölde insan çok yalnız hissediyor kendini..." dedi Küçük Prens.Herkes hayatının belli dönemlerinde yalnız hissetmiştir değil mi? Etrafımızda insanların bulunmadığı zamanları kastetmiyorum. Kalabalıkta, insanların arasında, belki de en yakınlarımızın yanında hiç mi kimse yalnız hissetmedi? Mutlaka bu kötü hissi hepimiz tatmışızdır. Yılan tam da bu noktaya parmak basıyor.
"İnsanların arasında da yalnızdır insan..." dedi yılan.
Gül Bahçesi

Tilki

Tilki Küçük Prens'in gülünün kendi için önem arz ettiğini anlaması için yardımcı olmuştur. Küçük Prens de bunun farkına varıp aynı gülden binlerce olabileceğini ama kendi gülünün her zaman o bin gülden bir farkı olacağını kavrayabilmiştir.
İşte tilkiden bir hayat dersi daha;
"İnsan yalnız yüreğiyle doğruyu görebilir. Asıl görülmesi gerekeni gözler göremez."Tilki burada bilgi kişiliği temsil eder.
Çöle Dönüş
Küçük Prens döndüğünde Pilot'la birlikte susamış olduklarından dolayı kuyu arayışına çıkarlar ve gün doğarken bulurlar. Kuyudan su içerken;"Yaşadığın yerdeki insanlar," dedi küçük prens, "bir bahçede beş bin gül yetiştiriyorlar, ama asıl aradıklarını bulamıyorlar yine de. Ve aradıklarını tek bir gülde, ya da birazcık suda bulabilirler."Bu tamamen küçük şeylerle mutlu olmaktır. İnsanın evcilleştirebileceği, sevebileceği, her şeyini paylaşabileceği ve kendini yalnız hissettirmeyen insanlar varsa çevresinde, o insan mutlu demektir. Bunun bir insan olmasına hiç gerek yoktur. Bir nesneye de sevgimizi yükleyebiliriz. Ve kendimizi bunu yaparken tamamen mutlu hissedebiliriz.
Küçük Prens tilkinin sözlerini hatırlayıp evcilleştirdiği gülünden sorumlu olduğu için pilottan koyununa bir ağızlık çizmesini istiyor. Bu önemli bir noktadır. Çünkü kitap bittikten sonra aklımızda kalan iki soru işaretinden biriyle ilişkilidir.
Bir sonraki gün Pilot, Küçük Prens'i bir duvarın üzerinde sarı bir yılanla konuşurken bulur. Bu yılan
Küçük Prens'i öldürebilecek cinsten bir yılandır. Pilot, Küçük Prens'i kurtardıktan sonra onun gezegenine döneceğini öğrenir. Pilot da kendi uçağını tamir etmiştir. Anlayacağınız üzre ayrılık vakti gelmiştir. Daha sonra Küçük Prens insanlar için yıldızların öneminden bahseder. Benim için kitabın en duygusal yerlerinden birisiydi.
"Yıldızlar bütün insanların," diye yanıtladı. "Ama her insan için aynı değiller. Yolcular için, yıldızlar yol gösterici. Ötekiler için yalnızca gökyüzündeki pırıltılar. Bilim adamları için hepsi birer problem. İş adamı için zenginlik. Ama bütün yıldızlar sessiz. Sen... Yalnızca sen yıldızlara herkesten farklı sahip olacaksın..." "Ne söylemek istiyorsun?" "Yıldızlardan birinde ben yaşıyor olacağım. Ben gülüyor olacağım bir tanesinde. Ve geceleyin gökyüzüne baktığında bütün yıldızlar gülüyor gibi olacak... Yalnızca senin gülen yıldızların olacak!"Ve en sonunda Küçük Prens gezegenine geri döner.. Kitabın ardında bıraktığı iki sorudan ilki: Küçük Prens öldü mü?
Bana kalırsa Küçük Prens ölmedi, fakat gezegenine dönmek onun için zor oldu, çok canı yandı. Hem bedenini taşımak zor geldi ona, hem de Pilot'tan ayrılmak zor oldu onun için. Sanırım ben hiçbir zaman bu düşüncemi değiştirmeyeceğim. Çünkü onu o kadar çok sevdim ki öldüğünü düşünmek bana gerçekten çok zor geliyor. Yıldızlara her baktığımda onun yaşadığı düşünmek, gülüne, koyununa baktığını hayal etmek de yüzümde bir tebessüm bırakmaya yetiyor.
Kitabın ardında bıraktığı ikinci soru ise : Koyun çiçeği yedi mi?
Hepimizin bildiği gibi Pilot, Küçük Prens gittikten sonra koyun için çizdiği ağızlığa ip eklemeyi unuttuğunu hatırlıyor. Ve dolayısıyla düşünmeden edemiyor: "Ya bir gün Küçük Prens çiçeğine cam fanusu örtmeyi unutursa? Koyunu çiçeğini yediğinde gözyaşlarına boğulur."
Bence koyun çiçeği yemedi. Daha doğrusu yiyemedi. Çünkü Küçük Prens çiçeğini o kadar çok seviyor ki, ona zarar gelmemesi için elinden gelen her şeyi yapmaya hazır. Bu nedenle onun, çiçeğini hiçbir zaman başıboş bırakmayacağına eminim. Bu yüzden hiçbir zaman bu sorunun cevabını vermekte tereddüt etmedim.
Küçük Prens Hakkında Bilinmeyenler
- Küçük Prens kutsal kitaplardan ve Das Kapital'den sonra en çok dile çevrilmiş ve en çok satılan kitaplardan biridir.
- Kitap şu anki hale gelmeden önce yaklaşık 1000 sayfalık bir eserdir.Aşağıda Küçük Prens'in taslağını görebilirsiniz.
- Kitaptaki tüm çizimler yazar tarafından sulu boyayla yapılmıştır.
- Kitabı Türkçe'ye çevirenler arasında Cemal Süreya, Tomris Uyar Ahmet Muhip Dıranas ve Selim İleri gibi edebiyatımızın önemli isimleri vardır.
- Fransa, Euro'ya geçmeden önce 50 Frankların üstünde Küçük Prens ve Saint-Exupéry'nin resimleri bulunuyordu.
Fransa'da bir kütüphane;
Çin ve Fransa'nin diplomatik ilişkilerinin 50. Yılında Küçük Prens
Güzel bir kutlama olmuş;
Küçük Prens kolyeleri;
Fransa, Lyon Küçük Prens Saint-Exupéry heykeli;
Küçük Prens Pop-Up Kitabı;
THE LITTLE PRINCE (1974)
1974 yılında orijinal adıyla "The Little Prince" adlı filmi yapılmıştır. Bu sene de yine aynı adla filmin animasyon yapımı vizyona girecektir.
Ben 1974 yapımını izledim. Açıkçası beğendiğim de söylenemez. Kitabı okuduktan sonra filmi
izlemek gerçekten çok sıkıcıydı. Kitabın yanında çok basit kalmıştı film çünkü.
Kitapla film arasında birçok farklılık vardı. Örneğin Küçük Prens filmde Pilot'u uyandırmamıştır. Veya Küçük Prens filmde tarihçinin ve generalin gezegenlerine gitmiş, kitaptaki gibi fenercinin gezegenine, kendini beğenmişin gezegenine, coğrafyacının gezegenine gitmemiştir. Tarihçinin ve generalin gezegenleri gerçekten çok sıkıcıydı. Halbuki ben kitapta anlatılan gezegenleri okumaktan çok zevk almıştım.
Kitap hakkında beğendiğim nadir şeylerden biri Pilot'un filmde daha öne çıkarılmış olmasıdır. Bana göre kitapta arka planda kalmıştı. Ama filmde hem onu daha çok görmemize sevindim hem de Pilot rolünü oynayan Richard Kiley'i izlemekten zevk aldım. Diğer oyuncuların şarkı söylemeleri bana sıkıcı gelmişti fakat Pilot'un şarkı söylediği yerleri çok sevdim.
izlemek gerçekten çok sıkıcıydı. Kitabın yanında çok basit kalmıştı film çünkü.
Kitapla film arasında birçok farklılık vardı. Örneğin Küçük Prens filmde Pilot'u uyandırmamıştır. Veya Küçük Prens filmde tarihçinin ve generalin gezegenlerine gitmiş, kitaptaki gibi fenercinin gezegenine, kendini beğenmişin gezegenine, coğrafyacının gezegenine gitmemiştir. Tarihçinin ve generalin gezegenleri gerçekten çok sıkıcıydı. Halbuki ben kitapta anlatılan gezegenleri okumaktan çok zevk almıştım.
Kitap hakkında beğendiğim nadir şeylerden biri Pilot'un filmde daha öne çıkarılmış olmasıdır. Bana göre kitapta arka planda kalmıştı. Ama filmde hem onu daha çok görmemize sevindim hem de Pilot rolünü oynayan Richard Kiley'i izlemekten zevk aldım. Diğer oyuncuların şarkı söylemeleri bana sıkıcı gelmişti fakat Pilot'un şarkı söylediği yerleri çok sevdim.

oyuncu çok sempatikti hem de tilki kısmında kitaptan çok uzaklaşılmamıştı. Tikinin arkadaş canlısı yönü yansıtılabilmişti. Ayrıca evcilleştirme olayını da güzel bir dille anlattığını düşünüyorum tilkinin.
Filmi genel olarak beğenmedim. Ama bunun yapımcıların sorunu olduğunu düşünmüyorum. Çünkü Küçük Prens, filminin yapılması için karışık bir kitap. Ve o zamanki şartları değerlendirirsek ortalama bir yapım çıkmış ortaya. Kitabı bile zor anlaşılırken onca şeyin nasıl bir buçuk saatlik bir filme sığdırılabileceğini düşünebilirdik ki? Bu yüzden bu sene çıkacak olan filmi için beklentilerimi yüksek tutmuyorum. 1974 de yapılan filme göre daha iyi bir yapımın ortaya çıkacağını biliyorum. Ama fragmandan da anlaşılıyor ki bu hikaye biraz daha farklı olacağa ve asıl hikayeden biraz uzaklaşılacağa benziyor.